Leyleği havada gördüm sanırım, 10 gün içinde 4 farklı ülkeye gitme fırsatı buldum.
3’ü Balkan olmak üzere 4 ülkenin mührünü gördü pasaportum.
Gerçi Makedonya, Kosova ve Sırbistan’ı nüfus ve yüzölçümü olarak, ayrıca 25-30 yıl öncesine bakarak tek ülke olarak görebiliriz ama…
Neyse…
“Akraba ziyareti” niteliğindeki bu küçük çaplı turda beni en çok şaşırtan ülke Fransa oldu.
Başkent Paris’i ben çok beğendim.
Eski Paris’i çok iyi korumuşlar ve o bölgedeki yeni binaları da tarihi binalara uygun yapmışlar.
Ne pvc ile kaplanan bir balkon, ne ekstra çıkıntılı bir bölüm var.
Hani “İp gibi” derler ya, tüm cadde ve sokaklar aynen öyle.
Mesela bence belediyecilik hizmeti bizde daha iyi.
Paris’in giriş yolları resmen kötü.
Otlar biçilmemiş, ağaçlar düzensiz…
Ama kent merkez gerçekten çok iyi.
Ve bir önemli tespitim de sokak hayvanlarına ilişkin.
Paris sokaklarında bir tane bile başıboş kedi ve köpeğe rastlamadım.
Sokakta sadece sahiplerince gezdirilen köpekler ile kuşlar vardı.
Çok söyleniyordu ama ben mesela hiç fare görmedim.
Yani; sokak hayvanlarına Fransız kalan bir Paris ile karşılaştım.
Bursa başta olmak üzere Türkiye’de de sokak hayvanlarına ilişkin biran önce önlem alınmalı.
Çünkü artık bu insanlar için de hayvanlar için de ciddi bir sağlık sorunu oluşturmaya başladı.
O zaman biz de bu soruna Fransız kalmayalım ve biran önce önlem alalım.
Hem de biran önce…
Çok geç kalmadan…