Zaten aralık ayının ortalarından itibaren başlamıştı ufak ufak fiyat ayarlamaları marketlerde.
Üç günde bir fiyatı artan fiyatlar da vardı.
Ne zaman ki asgari ücret zammı belli oldu…
Ne zama ki memur ve emeklilere yapılacak artış netleşti…
Film tamamen koptu.
Abartısız söylüyorum ve iddia ediyorum; son iki ayda özellikle temel tüketim maddelerine yapılan zam yüzde 100’ü geçmiştir.
Oysa ki asgari ücrete yüzde 30 zam yapıldı.
Memur ve emeklilerin maaş artış oranı ise yüzde 15,75’te kaldı.
E nereden çıktı peki bu fahiş artışlar.
Kimse buna “dur” demiyecek mi?
Marketlerin, temel tüketim madde satanların insafına mı bırakılacak vatandaşın kaderi.
Mesela internet ve cep telefonu ücretlerine yapılan artışlara bir göz atın.
Orada durum çok daha vahim mesela.
Yüzde 300 ve fazlası artışlardan söz ediyorum.
Ya enflasyon hesapları çok yanlı veya yanlış.
Ya bu zamları yapanlar kimseden korkmuyor.
Allah’tan kormadıkları kesin ama kanunlardan da çekinmedikleri ortada.
“Bize kimse bir şey yapamaz” edasındalar adeta.
Umurlarında bile değil.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz günlerde “boykot” çağrısı yaptı.
Evet “boykot” yapmak da bir çözüm ama sanki biraz daha sert olmak lazım.
Bunları “silkeleyecek” bir güç yok mu?
Çözüm üretmek şart artık.
Yapanın yanına kar kalmasın mesela.
Cezalar ağır veya caydırıcı olsun.
Dedim ya “bunları silkeleyecek bir güç yok mu?” diye.
Ama öyle böyle silkelenmemeli.
Devletin gücünü hepsi görmeli, hissetmeli.
Çünkü bu durumu artık “fahiş fiyat artışı” gibi basit bir şekilde ifade etmek bile doğru değil.
Buna “fiyat terörü” bile diyebiliriz.
Teröre destek verdikleri gerekçesiyle nasıl belediyelere kayyum atanıyorsa, haksız fiyat arttışlarıyla vatandaşın kanını emen firmalara da gerekirse kayyum atansın.