Mustafa Kemal Atatürk, Türk Cumhuriyeti'nin kurucusu olarak, yalnızca siyasal ve sosyal alanda değil, aynı zamanda kültürel ve sanatsal alanda da köklü değişiklikler yaparak, modern Türkiye'nin temellerini atmıştır. Atatürk'ün sanata bakışı, yenilikçi, ilerlemeci ve uluslaşmacı bir perspektife dayanıyordu. O, sanatın sadece estetik bir faaliyet olmanın ötesinde, toplumsal gelişim ve cumhuriyet ideallerinin yaygınlaştırılması açısından önemli bir araç olarak görülmesini istemiştir.
Atatürkün sanata bakış açısını resim sanatı üzerinden incelediğimiz takdirde daha tutarlı bir değerlendirme çizgisine ulaşabileceğimizi düşünüyorum.
Bunun için Atatürk’ün yakınlık kurduğu ressamlar şunlardır.
Richard Alexandrovich Bergholz: Mevsimsel değişimlerin insan ruhu üzerindeki etkilerini izleyiciye aktarmaya çalışan realizm ve empresyonizm etkilerinin bir arada bulunduğu, doğanın ve insanın içsel dünyasını resmettiği bir tarza sahiptir.
İbrahim Çallı: Türk toplumunun sosyal yapısına ve kültürüne dair izleri, günlük yaşamını ve kültürel dokusunu da emprestyonist bir bakışla restmetmeye çalışır. Fırça kullanımında canlı renk tonlarıyla duyusal etkiler yaratmaya çalışır. Yani Fovizmi benimser.
Mihri Hanım: Mihri Hanım'ın resimlerinde genellikle portreler, doğa manzaraları ve çalışma ortamlarında figürler yer alır. Ancak, onun en çok tanınan eserleri arasında portreler öne çıkar. Resimlerinde insan ruhunu, içsel dünyasını ve dış dünyayı keşfetmeye yönelik güçlü bir anlatım vardır. Canlı renk kullanımı ve doğaya olan derin ilgisi, onu dönemin en dikkat çekici sanatçılarından biri yapmıştır. Emprestyonist ve fovisttir.
Atatürkün gençliğe verdiği önemle oluşturduğu Avrupa Konkuruna katılan değerli ressamımız Şefik Bursalı’da vardı. Eserleri Atatürk'ün isteği üzerine 1937-1938 yıllarında Sovyetler Birliği ve Avrupa'nın çeşitli kentlerinde sergilenmiştir.
Şefik Bursalı eserlerinde özellikle ışık ve renk kullanımı belirgindir. Bu akımın özellikleri arasında doğanın anlık etkilerini, ışığın ve havanın değişen tonlarını yakalama isteği öne çıkar. Bursalı, doğayı, manzaraları ve günlük yaşamı incelikle işleyerek izlenimci bir dil geliştirmiştir. Yani empresyonistir. İnsan yaşamı, toplumsal olaylar, portreler ve günlük hayatın sahnelerini doğru bir şekilde betimlemeye yönelik bir yaklaşımı vardır. Yani realisttir. Hayal gücü ve psikolojik derinliklere dair figüratif imgeler kullanmıştır. Sürrealizm ve soyutlama etkilerinden de istifade etmeye çalışmıştır.
Şimdiye kadar anlattıklarımızda Atatürk’ün Emprestyonizm etkisinde olduğunu açıkça söyleyebiliriz. Yalnız buradaki kronolojik bir tezata dikkat çekmek istiyorum. Devrimci bir ruha sahip olan Atatürk neden yıldızı sönmekte olan bir akım etkisindeydi. Halbuki günü kaçırmayan Atatürk’ün devrim sürecinde Dışa vurumculuğa (ekpresyonizm), Kübizme ve sürrealizme dönülmüştü. Bu akımlar Dünyada ki o dönemde canlılık kazanan devrim ruhuna parelel olarak harekete geçmişti.
İşte bunun cevabı şudur. Atatürk; sanatsal genişliğini kendi toplumunun anlayıp benimseyebileceği bir tarzda sınırlandırarak toplumuna olan saygısını korudu. Onu özümsedi ve onu yaşadı. Çağının gençlerine de bunu benimsetti. Şefik Bursalı’nın da Avrupa'da sanat tahsili yaptığı halde Emprestyonist bir çizgi takip etmesine sebep belki de budur. Atatürkün mesajını doğru okumasıdır. Belki bir Dali ve Picasso olmayı kaçırdı ama özünü korumuş oldu.
Elin sırça köşkünden benim körhanem iyidir. Elin püf böreğinden benim tarhanem iyidir. Kalın sağlıcakla.