Sanat; insanda hayranlık, estetik ve heyecan uyandıran, yaratıcılık ve hayal gücünün harekete geçirilmesiyle ortaya çıkan bir sonuçtur.
İçinde incelik, zariflik, zeka barındıran ögeler içerir. Beğenme ve beğenilme dürtüleri sanat adına önemli rol oynamaktadır. Ortaya çıkan eserler toplumların kültürlerine ve odaklanmalarına göre çeşitlilikler gösterir.
Sanatın ortaya çıkması için tüm unsurların pozitif olması gerekmez. Aksine zor, sözlü iletişimin yetersiz kaldığı dönemlerde insanlar sanatı farklı bir iletişim şekli olarak görüp yoğun duygularını sanat vasıtasıyla topluma aktardıkları başyapıtlar ortaya çıkmıştır.
İçinde bulunduğumuz dönemde dünya genelinde ve ülkemizde maalesef sanat adına güçlü eserler azalmıştır.
Bunun sebeplerini biraz düşünelim.
En başta sanatsal bir çalışma da tema gereklidir. Ve bir çok tema artık kullanılmıştır. Kült temaları bulmak zorlaşmıştır. Bunu aşmanın yolu sanatın olabildiğince özgür hareket etmesidir ki maalesef bunun önünde de engeller oluşmuştur. Bağnaz bir takım yapılar insanı din faktörü ile kontrol etme maksadıyla sanatı adeta günah odağı şeklinde göstererek baskılamıştır. Çünkü uç boyuttaki sanatsal fikirler onlara göre kafa karıştırmakta ve kendilerinin vaaz etme güçlerini zayıflatmaktadır. Mesela bir ressamın yaptığı insan portresi bazı çevrelere göre Allah’a şirk koşmaktır. Bu çevrelere göre resim günahtır, heykel günahtır, müzik günahtır. Bir sanatçı heykel ya da resim yaptığında ona şimdi bir de canlandır bakalım diye alay ederler. Halbuki Müjdelenmiş Fatih Sultan Mehmet, kendi tablolarını İtalyan ressam Gentile Beliniye yaptırmıştır. Bugün Fatih Sultan Mehmet’in neye benzediğini bu tablolar sayesinde biliyoruz.
Bir taraftan Günümüz hastalığı olan hırs ve aşırı maddiyatçılık sanatı bir ticari metaya dönüştürmüştür. Halbuki bu unsurlar sanata zarar verir. İlk öncelik sanatçının kendini kendine karşı ortaya çıkarmak olmalıdır. Kafasında oluşmuş fikri duyulara sunarak görmek olmalıdır. Bundan maddi bir menfaat elde etmek değil. Ki konsantrasyon ve odaklanmasının tamamı eserine yansıyabilmelidir. Eseri güzel olduğunda zaten bunlar arkadan gelir. Hat sanatının üstadı Hafız Hamdi bir gün kayığa biner. İstediği yere gelince bakar yanında para yok. Kayıkçıya bir “vav” harfi çizer ve bunu sahaflara göstermesini söyler. Kayıkçı gösterdiğinde bu “vav” harfi için sahaflar hatırı sayılır bir para öderler.
Sanat ve kültür birbirlerini etkileyerek gelişmesi gereken iki unsurdur. Birisi aksak kaldığında diğeri de zayıflar. Günümüzde kültürün yozlaşması ve gençlere eski sanatsal birikimin aktarılamaması da kültürel bir kan kaybına neden olmaktadır. Haliyle yeni nesiller bunun yerini bir şeyler ile doldurmaya çalışırken neyi koyacağını, nasıl koyacağını bilememektedir. Burada sanat unsurları içermeyen şeyler sanat gibi kabul görmeye başlar. Bu iyi bir şey değildir. Bu gençlerin elinden hiçbir ayrımcılık yapılmadan tutulmalıdır.
Sanatçı onun ya da şunun sanatçısı olmamalıdır. Sanat evrensel olarak hareket etmelidir.
Bozkırın tezenesi Neşet Ertaş’a Devlet Sanatçılığı ünvanı verildiğinde bunu diğer sanatçılara karşı bir ayrımcılık olarak değerlendirerek ödülü kabul etmemiştir. Sanatçının ruhu aynen bu olmalıdır. Çünkü sanatçının en büyük teşviği de ödülü de orta döktüğü eseridir