Merhabalar değerli okurlarım , bugün sizlerle biraz duygularımızı konuşmak istedim..
İnsanı insan yapan en önemli özellik şüphesiz ki duygularıdır. Duygusuz bir insanın elbette bir makinadan da farkı yoktur. Sosyal bir varlık olan insanın sağlıklı olabilmesi, sosyalleşebilmesi ve kendini gerçekleştirebilmesi için duygulara ihtiyacı vardır. Ancak duyguların bastırılması ya da kişinin kendi duygularını tanımaması ne yazıkki bireyin sosyalleşme konusunda sorun yaşamasına ve kendisine yabancılaşmasına sebep olabilmektedir.
Duygu; belirli nesne, olay ya da kişilerin bireyin iç dünyasında uyandırdığı izlenimler olarak tanımlanmaktadır. Duygularımızı anlayabilmemiz bu kadar önemli olduğuna göre biraz duygusal gelişimin sürecinden bahsetmek istiyorum. Dünyaya gelen bir bebeğin fizyolojik ve psikolojik ihtiyaçlarının karşılanması ya da karşılanmaması onlarda bazı duyguların oluşmasına veya oluşmamasına neden olmaktadır.
Dünyaya gelmiş bir bebeğin ilk tepkisi ağlamadır. Karnı acıktığında, rahatsızlığında, tuvaletini yapıp altı kirlendiğinde, bir yeri ağrıdığında, uykusuz olduğunda ağlamaktadır. Bebek ağlamayı zaman içinde fiziksel ihtiyaçlarını belli etmek için anlamlı bir duygu tepkisi olarak kullanmaya başladığı gibi, güven duygusunu hissetmek ve bakım veren kişisi ile bağ kurmak içinde ağlayarak kurmayı öğrenir. Dünyaya gelen bebek bir de ağlamak gibi duygu tepkisi olarak gülmeyi de ortaya koyar ve daha sonra bakım veren kişiler ve çevresel faktörlerle maruz kaldıklarına bağlı olarak diğer duygular ile tanışır . Sevinç, korku, öfke, mutluluk, kıskançlık, inatçılık, mutluluk vb gibi .
Bu duygular çocuklarda özellikle oyun oynarken gözlemlenmektedir. Hayatın ilk yıllarında ‘duygusal zeka’ gelişmeye başlar. Bir insan doğduğu andan itibaren duyguları yolu ile etrafındaki iletişim kurduğu kişilere mesaj gönderir. Bu nedenle dünyaya geldikten sonra bebeğin ilk iletişim kurduğu Anne ve babanın ya da bakım veren kişilerin davranışları çocukta derin ve kalıcı etkiler yaratmaktadır.
Duyguları önemsememiş ve duygusal gereksinimlerine karşılık verilmemiş bireylerin duygusal zeka gelişimi etkilenmektedir. ‘Duygusal zeka’ kişinin kendi duygularını anlaması, başkalarının duygularına empati beslemesi ve duygularını yaşamı zenginleştirecek biçimde düzenleyebilme yetisi için gereklidir. Yazıma başlarken bir bireyin sağlıklı olabilmesi, sosyalleşebilmesi ve varolabilmesi için duygulara ihtiyacı olduğunu belirtmiştim Görüldüğü üzere kendi duygusu karşılık görememiş duygusal zekası gelişmemiş bir bireyin başka bir bireyi anlaması iletişim kurabilmesi çok zor olmaktadır. Bu da kişinin çevresine ve kendisine yabancılaşmasına sebep olabilmektedir.
Duygusal zekası gelişmiş bireylerin, elbette iletişim becerileri daha gelişmiş, mutlu ve başarılı bireyler olduğu bilinmektedir. Yazımı sonlandırırken, çocuklarla ve ailelerle çalışan bir uzman olarak, çocuk büyüten ebeveynlere küçük bir tavsiyem olacak; çocuklarınız sizlere herhangi bir konuda duyguları ile gelip birey anlatmak istediklerinde, dinlemenizi ve çocuklarınıza anlaşılmış hissettirmenizi öneriyorum. Böylelikle çocuklarınızın birey olma yolculuğunda duygusal zekasına yatırım yapmış olacak ve sağlıklı bir birey olması için ilk temelleri atmış olacaksınız..
Sevgiyle kalın..