Birkaç gün evvel yapraklarını tamamıyla dökmüş ve hâlâ yapraklı olan yan yana iki ağaç gördüm. Muhtemelen hepimiz görüyoruzdur böyle manzaralar. İkisi de aynı ağaç türündendi ve ikisine de aynı rüzgar esiyordu. Ne çok anlam barındırdıklarından bihaber öyle yan yana duruyorlardı ve ben ikisini de hayranlıkla izliyordum. Sonra bir şeyler yazmak istedim.
Önce psiklojik dayanıklılık anlamındaki rezilyans hakkında yazmaya başladım. Sonra konu bir anda “Ben senin (onun) yerinde olsaydım.” toksik safsatasına dönüştü. "İyi de sen o değilsin ki!" cümlesi aktı gitti. Oradan aynı deneyime verdiğimiz öznel tepki anlamındaki qualiyaya yol almışım. Son noktadan sonra dosyayı kapattım; konu derin çünkü. Dedim ki “Aşka dair yazayım; anlatacak çok şey var çünkü… Kitap yazılır da her şeyi projekte etmeye de gerek yok.” diye virajı döndükten sonra “Empati ve apatiye mi dokundursam?” diye geçti zihnimden. "Farklılıklar zenginliğimizdir"e mi yol alsam !? "Böyle düşünene kelâma hacet yok, aksi düşünen için de her kelâm, lafügüzaf” dedim kendi kendime. Yin Yang'i, "Her kötünün içinde bir iyi, her iyinin içinde bir kötü var"la mı harmanlasam!? Sonra da "Neye odaklanırsan onu görürsün”e rotayı kırsam... Şöyle araya "You see, what you want to see!" repliğini serpiştirsem... En sevdiğim “Algı ve bakış açıları" konularına başka bir açıdan yaklaşsam...
Dedim ki “Dur!” (Her ne kadar hâlâ yazıyor olsam da:)).
Nihayetinde doğa bir ayna değil mi!? Senin bana, benim sana tuttuğum ayna gibi… "Öyleyse kim hangi pencereden bakıyorsa onu görsün manzarasında."
Velhasıl bana çok şey fısıldayan şu sahneyi gördükten sonra gün boyu bir sürü konu geçti zihnimden. Gün sonunda tüm düşünceleri zihnimdeki klasöre kaldırıp bu güzel manzarayı ilk gördüğüm andaki hislere odaklandım. "Ne şanslıyım," dedim; "Bu güzel manzarayı yarın da ilk kez göreceğim, bir sonraki gün de ilk kez… ve her gördüğümde aynı hayranlıkla geçeceğim altından."
Ezcümle; tüm düşünceler uçtu gitti, onu ilk gördüğüm andaki tek bir his kaldı yanımda.