Koşulsuz sevgi, birine duyulan geçici bir his değildir; varlığın ta kendisidir. O, kelimelerle anlatılamayan ama her nefeste hissedilen bir haldir. Sevgi, sahip olmakla değil, var olmakla ilgilidir. Zihin “ben seviyorum” dediğinde bile, orada hâlâ bir “ben” vardır. Oysa gerçek sevgi, “ben”in eridiği, “biz”in bile olmadığı saf bir varoluş halidir.
Kur’an’da şöyle buyrulur:
“O, sizi tek bir candan yarattı.” (Nisa Suresi, 1)
İşte bu ilahi hakikat, sevginin özüdür. Çünkü hepimiz aynı özden yaratıldık; ayrılık sadece algıda, sevgisizlik sadece unutkanlıktadır.
Zihin, sevginin içine “hak ediş”, “karşılık”, “şart” ve “korku” yerleştirir. Oysa ilahi sevgi, hiçbir şey istemez; sadece var olur. Güneş, ışığını herkese gönderir. Kime düştüğünü seçmez. Yağmur, toprağı severken onu yargılamaz. Çünkü sevgi, doğası gereği kapsayıcıdır; hiçbir şeyi dışlamaz.
Koşulsuz sevgi, affetmekten de öte bir şeydir. O, zaten affedilecek bir şey olmadığını fark etmektir. Her şeyin, her olayın, her insanın ilahi planda bir hikmeti olduğunu görmektir. Kırıldığında bile, o kırığın içindeki ışığı görebilmektir. Çünkü sevgi, ayrım bittiğinde doğar.
Zihin “sevgi”yi birine yöneltir, kalp ise onu sadece yayar.
Zihin, “beni seviyor mu?” diye sorar; kalp ise “sevgi zaten benim içimde” der.
İşte bu fark, insanı varoluşun derinliğine götürür.
Koşulsuz sevgi, Allah’ın bir tecellisidir. “Rahman ve Rahim” olan O, yaratılışın her zerresine kendi sevgisini üfledi. Biz o sevginin yankısıyız.
Her nefeste, her gözyaşında, her tebessümde O’nun varlığı titreşir.
Ve insan, bunu fark ettiğinde artık kimseyi sevmeye çalışmaz; çünkü sevginin kendisi olur.
Saf varoluş, sevgidir.
Sevgi, Allah’ın özünden gelen nurdur.
Ve o nur, “ben” sustuğunda parlar.
Çünkü sevgi, sözcüklerin ötesinde bir sessizliktir.
Kalbin Allah’a dokunduğu an’dır.
Yorumlar