Zamanın hızına yetişmek, neredeyse imkânsız bir yarışa dönüştü. Sabah uyanıyoruz, Göz açıp kapayana kadar akşam olmuş; pazartesi başlıyor, bir de bakmışız ki hafta bitmiş. Sanki zaman, elimizden kayıp giden bir kum taneleri seli gibi…
Teknolojinin hızı, hayatın temposunu iyice artırdı. Bir tarafta işler, diğer tarafta sosyal hayat, ailevi sorumluluklar derken, nefes alacak boşluk kalmıyor. Eskiden bir gün daha uzunmuş gibi gelirdi; şimdiyse çabuk kopan takvim yaprağı.
Belki de mesele, zamanın kendisinden çok, onu nasıl tükettiğimizle ilgili. Anı yaşamak yerine, sürekli bir sonraki adımı düşünüyoruz. Durup bir kahve içmenin, sevdiklerimize sarılmanın, hatta sadece pencereden dışarı bakmanın bile "zaman kaybı" olduğunu düşünür hale geldik.
Oysa zaman, peşinden koşarak değil, Mana kazandırarak yakalanır. Belki de yavaşlamak, hızlanmaktan daha çok işimize yarayacak…
Yorumlar