İnsan çoğu zaman başkalarıyla olan ilişkilerini onarmaya çalışırken, en çok ihmal ettiği kişiyi fark etmez: kendisini. Oysa içimizde çözümlenmemiş kırgınlıklar, bastırılmış duygular ve sürekli ertelenen ihtiyaçlar varken, dış dünyayla sağlıklı bir bağ kurmak mümkün değildir. Kişisel gelişim, daha iyi görünmek ya da daha güçlü durmak değil; kendinle dürüstçe yüzleşebilmektir.
Günümüz insanı sürekli “daha fazlası” için koşarken, olduğu hâliyle yetinmeyi zayıflık sanıyor. Oysa kendinle barışmak, eksiklerini inkâr etmek değil; onları kabullenip dönüştürmeye cesaret etmektir. Herkesin güçlü olduğu alanlar kadar zorlandığı yönleri de vardır. Bunu kabul etmek, insanı küçültmez; aksine özgürleştirir.
Kendinle barışmanın ilk adımı, iç sesini susturmaya çalışmak yerine onu dinlemektir. Sürekli eleştiren, yetersiz hissettiren o ses aslında bastırılmış ihtiyaçların ve görülmemiş duyguların yansımasıdır. “Neden böyle hissediyorum?” sorusu, kişisel gelişimde en kıymetli sorulardan biridir. Çünkü bu soru, insanı suçlamadan anlamaya davet eder.
Bir diğer önemli nokta sınır koyabilmektir. Herkesi memnun etmeye çalışmak, zamanla kişinin kendini ihmal etmesine yol açar. “Hayır” diyebilmek, bencillik değil; kendine saygıdır. Kendi sınırlarını bilen insan, başkalarının sınırlarına da daha fazla saygı duyar.
Kişisel gelişim bir varış noktası değil, süreklilik isteyen bir yolculuktur. Bazı günler güçlü hissederiz, bazı günler ise dağılmış. Önemli olan her durumda kendimizi terk etmemektir. Düşerken de kendimizi tutabilmek, yeniden ayağa kalkarken kendimize şefkat gösterebilmektir.
Unutmamak gerekir ki hayatla kurduğumuz ilişki, kendimizle kurduğumuz ilişkinin bir yansımasıdır. Kendinle barıştığında, dünya daha katlanılabilir; insanlar daha anlaşılır hâle gelir. Çünkü insan, içindeki savaşı bitirdiğinde dışarıda huzur aramayı bırakır.
Kalın sağlıcakla…
Yorumlar