Ergenlik, fiziksel ve ruhsal birçok değişimin yaşandığı, çocukluktan yetişkinliğe giden yoldaki geçiş dönemidir. Bu geçiş döneminde, ergen artık ne tam çocuktur ne de yetişkin olabilmiştir. Bu nedenle, ergenlik döneminde kimlik arayışı devam etmekte, bir kimliğe sahip olma arzusu ön plana çıkmaktadır. Ergenlik döneminde yaşanan fiziksel değişim; şaşkınlığı ve merak duygusunu beslemekte, ruhsal olarak yaşanan değişim ise birçok durumdan etkilenmektedir. Ergenlik dönemi yetişkinliğe giden yolda bir köprü gibidir ve bu köprünün sağlamlığını aile, akran, toplum, kültür gibi faktörler belirlemektedir. Değişen yaşam şartları, modernleşmenin getirdiği yaşam kültürü, dilin değişime uğraması, teknolojinin yaşamımıza hızla girişi, kitle iletişim araçlarının toplumdaki baskın etkisi ve değerlerin hızla değişiyor/aşınıyor olması artık daha farklı bir ergenlik dönemi tanımlamamıza neden olmaktadır. Popüler kültür, içeriğiyle sıradanlığı ve kültürel yozlaşmayı getirebiliyor. Televizyonun ve diğer kitle iletişim araçlarının hayatımıza hızla girişiyle birlikte, insanlara yeni bir kimlik kazandırılmaya çalışılmakta ve insanlara nasıl ve ne olmalarıyla ilgili telkinlerde bulunulmaktadır. Bu durum, “aynı” ancak “sahte” kimliklere sahip bireyleri ortaya çıkarıyor ve yapay/gerçeklikten uzak bir mutluluğa açabiliyor. Frankfurt Okulu düşünürlerinin yaptığı benzetme gibi, kitle iletişim araçları aslında bir şırınganın aşı şırıngalaması gibidir. İnsanlar, her gün şırıngalanan mesajları almakta ve bu mesajlarla birlikte ani ve hızlı bir değişime uğramaktadırlar. Kültür, ahlaki değerler küresel güçlerin yönlendirmesiyle yozlaştırılmakta, yeni yetişen nesil ise bu durumdan fazlasıyla etkilenmektedir. Küresel gücü elinde bulunduranlar, kendi yaşam tarzlarını, tüketim alışkanlıklarını, dillerini, dinlerini etki alanına giren toplumlara empoze etmektedirler. Bu etkinin altında kalan toplumlar ise yavaş yavaş kültürel çözülmeye girmekte, bu durum kültürel yozlaşmaya sebep olmakta ve sonuç olarak bir yabancılaşma süreciyle birlikte kültürel asimilasyon ortaya çıkmaktadır.
Ne yapmalıyız o hâlde?
Gençlerimizi anne babalar ve eğitimciler olarak dikkate ve ciddiye alalım. Onlara merhametle yaklaşalım ki dünyaya merhametle bakabilen insanlar yetiştirelim. Acımasızlığın ve kıyıcılığın norm hâline geldiği bir dünyada başımızı ekranlardan kaldırıp çocuklarımıza çevirmenin zamanı geldi de geçiyor. Gözlerimize baktığında bir kıymet hissi bulabilen her çocuk, başka insanlara da kıymet vermeyi öğrenecektir. Ahlak boşluğu içinde tepetaklak giden bir gençliğin elinden tutabilmek için, önce anne babaların uzun uykularından uyanmaları gerekiyor. İyi pazarlar kalın sağlıcakla…
Yorumlar