Protesto, Bursa Adliyesi'nin önünde yapıldı.
Gözaltına alınan Bursa Barosu üyesi avukat Metin Çil ile Ahmet Keskin'in serbest bırakılması talep edildi.
Yapılan açıklamada şu ifadeler kullanıldı:
Bilindiği üzere pazartesi akşam kent meydanında gerçekleşen mitingde gözaltına alınan gençlere polisin sert müdahalesine itiraz eden Bursa Barosu üyesi Av. Metin Çil hukuksuz bir şekilde gözaltına alınmıştır. Avukat olduğunu söylemesine rağmen ters kelepçe yapılarak hukuksuz bir şekilde gözaltına alınan meslektaşımızla ilgili önce Cumhuriyet Başsavcılığı ile görüşülmüş ardından baro yönetimimiz ve meslektaşlarımızla güvenlik şubede bulunan meslektaşımız bir kaç kere ziyaret edilmiş ancak halen emniyet amirliğinde hukuksuz şekilde gözaltında tutulan meslektaşımız şu aşamaya kadar serbest bırakılmamıştır. Bugün de sabaha karşı meslektaşımız Av. Ahmet Keskin Sabiha Gökçen Havalimanı'nda gözaltına alınmıştır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki avukatın hak arama ve haksızlığa itiraz etme yeri sadece adliyeler ve kolluk binaları değildir. Avukat sadece üzerine cübbe giydiği an değil her an avukat olduğunun bilinci ile hareket eden tüm hukuksuzluklara ve insan hakları ihlallerine kayıtsız kalmayarak, hukukun üstünlüğü için mücadele etmek ve insan haklarına işlerlik kazandırmakla yükümlü olan bir meslek mensubudur.
Meslek deontolojisinin bir gereği olan bu yükümlülükler avukatlardan oluşan meslek örgütü olan Barolara avukatlık kanunu ile de yüklenmiş görevler olup hiç bir avukatın göz ardı edemeyeceği bu yükümlüğü yerine getirirken ve haksız ve orantısız güçle gözaltına alınan Bursa Barosu üyesi Av. Metin Çil ve bu sabah gözaltına alınan Av. Ahmet Keskin ile Bursa'da ve diğer illerde gösterilere katılarak demokratik ve anayasal haklarını kullanan çoğunluğu öğrenci olan gençlerin bir an önce serbest bırakılmasını talep ediyoruz.
Öte yandan tüm bu gösteri ve yürüyüşlerin sebebini ülkede yaşanan hukuksuz ve antidemokratik anayasaya aykırı uygulamalar oluşturmaktadır.
Gerek İstanbul Barosu Başkanı ve Yönetim Kurulu üyelerinin görevden alınmasına ilişkin davada varılan sonuç, gerekse İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, bazı ilçe belediye başkanları ve belediye bürokratları hakkında başlatılan soruşturma süreçlerinde yaşanan hak ihlalleri, somut olgulara dayanmayan gizli tanık beyanları, sebep-sonuç ilişkisi kurulamayan mesnetsiz suçlamalar ve hukuka aykırı şekilde uygulanan tutuklama tedbiri, adalet sistemimizi derinden sarsmış; hukuki güvenlik ve özgürlük hakkını ihlal eden bir sürecin parçası olarak toplumda derin bir endişeye yol açmış, seçilmiş yöneticilere yönelik gözaltı, tutuklama ve görevden alma işlemleriyle seçmen iradesi yok sayılmış, seçme-seçilme hakkı fiilen ortadan kaldırılmıştır.
Seçilmiş baro yöneticilerinin görevlerinin sona erdirilmesi, belediye başkanlarının gözaltına alınması, tutuklanması ve yerlerine kayyım atanması, Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik hukuk devleti olma vasfını ağır bir şekilde zedelemektedir.
Tüm bu soruşturmanın gizliliğinin, masumiyet ilkesinin yerle yeksan edildiği süreçler de tıpkı, 2017 tartışmalı referandumundan sonra, 2019 İstanbul seçimlerinin YSK tarafından hukuka aykırı şekilde iptali, devam eden yıllardaki kayyım uygulamaları, Can Atalay örneğinde olduğu gibi Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmaması, muhalif siyasetçiler, siyasi parti genel başkanları, basın mensupları, belediyeler, STK'lar ile Gezi Olayları üzerinden sanatçılara ve medya kuruluşlarına yapılan, yargının araçsallaştırıldığı soruşturma ve kovuşturmalar, bunlarla ilgili gerçekleşen adli kontroller ve tutuklamalar gibi hukukilikten uzak, hukuk güvenliğini, anayasanın demokratik hukuk devleti niteliğini, kuvvetler ayrılığını yerle bir eden Anayasaya aykırı işlemlerdendir.
Üstüne üslük bu hukuka ve demokrasiye aykırı işlemlere karşı anayasal demokratik toplanma ve protesto hakkını kullanan yurttaşlarımıza bu hakkın özüne dokunan müdahalelerde bulunulmuş, Bursa dahil çok sayıda şehrimizde hukuksuz gözaltı ve tutuklamalar gerçekleşmiştir. Bu hukuksuzluğa maruz kalanların çoğunluğu ise öğrencilerdir. Bu yetmezmiş gibi RTÜK aracılığıyla daha yayın olmadan yayın kuruluşlarına sansür ihtarı yapılmış ve yapılan hukuksuzluklar kamuoyunun gözünden kaçırılmak istenmiştir. Buna ilave olarak iktidar gücünü elinde bulunduranlarca "sabrımızı taşırmayın" minvalinde açıklamalarla anayasal demokratik gösteri hakkı yapanlara gözdağı verilmeye de devam edilmektedir.
Halkın ve haklının avukatı olan Bursa Barosu olarak dün olduğu gibi bugün de, Anayasamızın demokratik, hukuk devleti ilkelerine yönelen açık ve örtülü her türlü müdahaleye karşı olduğumuzu, her türlü hukuksuzluğa karşı hukuk çerçevesinde mücadele edeceğimizi; yargının araçsallaştırılmasına, adil yargılanma ilkesinin yok sayılmasına ve bireylerin özgürlüklerinin keyfi şekilde kısıtlanmasına karşı durduğumuzu, hukukun üstünlüğü yok sayılarak yaratılmak istenen hukuksuzluk düzenine boyun eğmeyeceğimizi, hukukun üstünlüğü ve demokratik değerleri savunmaya devam ederek, Bursa Barosu avukatlarına ve gösteri yapan yurttaşlarımıza yönelen veya yönelecek hiç bir hukuksuzluğa da kayıtsız kalmayacağımızı, meslektaşlarımız Av. Metin Çil ve Av. Ahmet Keskin ile Bursa'da ve diğer illerde gösterilere katılarak demokratik ve anayasal haklarını kullanan çoğunluğu öğrenci olan gençlerin bir an önce serbest bırakılmasını talep ettiğimizi, “Korkma!” diye başlayan İstiklal Marşımızda olduğu gibi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ten edindiğimiz "Hak kuvvetten üstündür" ilkesi ile demokratik hukuk devleti mücadelemize devam edeceğimizi kamuoyuna duyuruyoruz.
Yorumlar